vor 4 Jahren
1971’de yayımlanan The Futurist adlı dergideki bir makalede, ortalama bir kentte artık altı televizyon kanalının olduğu belirtiliyor, fakat gelecekte bu sayının 100’e, hatta 200’e tırmanabileceği uyarısı yapılıyordu. “Bunun sonu nereye varacak?” diye soruluyordu yazının sonunda.
Bilgiye her an bağlantılı olduğumuz bugün bu sayılar komik geliyor. Fakat aşırı bilgi yüklemesi her kuşağın sorunu gibi görünüyor. Tarihe dönüp bakarsak kitap basımına da internetin ortaya çıkışına da din adamları da politikacılar da aynı tepkiyi göstermişti: Artık daha fazlasını kaldıramayız; insanlık kapasitesinin sonuna ulaştı.
Televizyon, radyo, uygulama programları, e-kitaplar, internet hayatımızda öyle stres ve endişe yaratıyor ki artık kontrol bizde değil, makineler kazandı kanısı doğuyor. Peki, gerçekten de öyle mi?